Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk'un Azerbaycan ziyaretinin ardından Ermenistan'da ve Gürcistan'da bulunması bölge için güncel olan birtakım jeopolitik konuyu tekrar gündeme taşıdı. Analistler, post-Sovyet coğrafyası için önemli olan bazı hususların daha aktif hale geldiğini belirtiyorlar. Bu noktada Tusk'un Ermenistan'da verdiği demeç ilgi doğuruyor. Tusk, yaptığı açıklamada Ermenistan-Azerbaycan Yukarı Karabağ sorununun uluslararası hukuk normları temel alınmakla Helsinki Nihai Kararı'nın hükümleri gereği çözülmesi gerektiğini açık şekilde ifade etti. Oysa bu Ermenistan'ın işgalci ülke olduğunu onaylamak anlamına geliyor. AB, Azerbaycan'ın egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve sınırlarının dokunulmazlığını savunuyor. Bu tutum Doğu Ortaklığı Programı'nın 10. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen uluslararası toplantıda da ifade edildi. Bu gelişmeler bazında sözünü ettiğimiz hususları jeopolitik açıdan değerlendirmekte fayda olduğunu düşündük.
Tusk'un söylemleri: Ermeniler'in tedirginliği
AB Doğu Ortaklığı Programı'nın 10. yıl dönümünün kutlanması büyük bir ilgiye neden oldu. Bu olay küresel jeopolitik süreçle ilişkilendiriliyor. Bu nedenle politika uzmanları, yıl dönümü etkinliklerini jeopolitik hareketlilik bazında değerlendiriyorlar. Bu noktada Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk'un Güney Kafkasya ziyaretinin de analizi yapılmaktadır. Bu konu güncel önem arz ediyor. Çünkü Tusk'un bölgedeki konularla ilgili söylemleri büyük ilgi doğuruyor.
Tusk, Ermenistan'da birkaç mesaj verdi. Kendisinin Başbakan Nikol Paşinyan'la görüşmesini yorulmayan Ermeni analistler, asıl gerçeği saklamağa çalıştsalar da tam olarak bunu başaramadılar. Bunu daha ziyade Tusk'un, Ermenistan-Azerbaycan sorununun çözümüne ilişkin ifade ettiği tezler açısından söyleyebiliriz. Tusk, sorunun barışçıl yolla uluslararası hukuk normları gereği ve Helsinki Nihai Kararı'nın hükümleri doğrultusunda çözülmesi gerektiğini beyan etti. Bunu doğrudan Erivan'a yönelen bir mesaj olarak görmek gerekir. Yani Brüksel, çözüm sürecinde uluslararası hukuka karşı gelerek işgalci tarafı desteklemeyeceğini açık şekilde belirtti.
Beklendiği üzere Ermeni politika uzmanları, anında bu konuyla ilgili yorumlar yaptılar. Tusk'un Bakü'de sorunla ilgili sarf ettiği sözlerin analizini yapan Ermeniler'in, AB'nin Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü desteklemesinden hüsrana uğradıkları açıkca görülüyor. Bu bağlamda Tusk'un self-determinasyon hakkına bir kez dahi değinmeyişinden şaşkınlıkla söz edilmektedir. Bu noktada Tusk'un, başlıca prensip olarak toprak bütünlüğü, egemenlik ve sınırların dokunulmazlığına öncelik tanıyan yaklaşım izlediği sonucuna varabiliriz. Bu aslında adil bir tutumun ifadesidir. Ermeniler'in şimdiye kadar daha ziyade haksız tutumlarına uygun ifadeler kullanması tamamen başka bir konu olmaktadır.
Bu hususlar bazında Brüksel'in genellikle AB-Ermenistan ilişkilerine yaklaşımı işin ilginç yönünü oluşturuyor. Tusk, AB'nin Ermenistan'la ilişkileri derinleştirmeği düşündüğünü ifade etti. Fakat bunun için Ermenistan'ın birtakım şartları yerine getirmesi gerektiğini de sözlerine ekledi. Öncelikle Erivan'ın ciddi reformlara gitmesi lazım. Söz konusu reformlarun yolsuzlukla mücadele, mahkeme, yönetim, insan hakları ve diğer alanlarda yapılması gerekir. Brüksel'in Ermenistan'la ilgili tutumunu bu şartların yerine getirilip getirilmeyişi belirleyecektir.
Bu konular Tusk ile Paşinyan arasında gerçekleşen görüşmede de ele alındı. Görüşmede bazı hususlarla ilgili iki taraf arasında da anlaşmanın sağlanamadığı, farklı yaklaşımların ortaya çıktığı anlaşılıyor. Brüksel, Ermenistan'ın somut reformlar gerçekleştirmek yerine reform yapıyormuş gibi davranmağa çalıştığını görüyor. Erivan, Brüksel'in yaptığı yardımları arttırması talebinde bulunuyor. AB yönetimi, somut faaliyet planı olmaksızın yardımların söz konusu olamayacağını beyan etti. Bu konuda iki taraf arasında görülen görüş ayrılığı halen sürüyor. Bazı haber kaynaklarında AB'nin, Ermenistan'a yaptığı yardımları arttırdığına ilişkin söylemlerin yer almasına rağmen bu konuda gerçek bir vaka bulunmuyor.
Buna rağmen Brüksel'in Ermenistan'a yardım yapacağı tahmin eidliyor. Malum, Avrupa ülkeleri birtakım nedenlerden dolayı Ermenistan'la ilişkileri sıcak tutuyor ve bu durumun değiştiğine ilişkin hiçbir belirtiye de rastlanamıyor. Fakat yeni bir husus boy göstermektedir. AB artık Yukarı Karabağ sorununu Ermenistan'ın kendi iç sorunlarından ayıyıror. Sorunun çözümü için Ermeni silahlı kuvvetlerinin işgal altında tuttuğu topraklardan çekilmesi gerekir. Bu bağlamda statükonun değişmesi büyük önem arz ediyor.
Tusk'un, Ermenistan ziyareti ile Azerbaycan'a ziyareti arasındaki başlıca fark Erivan'da yaptığı görüşmelerde daha fazla müzakereler yürütmesiydi. Oysa Bakü'de başlıca olarak yeni iş birliği perspektifleri olumlu bir şekilde ele alındı. Bu husus AB'nin Güney Kafkasya ülkelerine ilgisinin önemli bir özelliğini ifade ediyor. Bu bağlamda Tusk'un, Batum'da Doğu Ortaklığı Programı'nın 10. yıl dönümü toplantısındaki konuşmasında ifade ettiği hususlar ilginç gözükmektedir.
Doğu Ortaklığı: Yeni iki hususun karşılıklı ilişkisi
AB Konseyi Başkanı, Batum'da Doğu Ortaklığı Programı'nın 10. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen üst düzey uluslararası konferansta yaptığı konuşmasında iki önemli hususa değindi. Tusk, ''Ortak ülkelerle politik ve ekonomik entegrasyonun sürdürülmesi ve derinleştirilmesi için yeni imkanları değerlendireceğiz. İş birliğinin daha güçlü olması için devletlerin yanı sıra sivil toplumun ve iş dünyasının da desteğine ihtiyaç duyulmaktadır. Günlük yaşam Doğu Ortaklığı Programı'nın başarılı olduğunu onaylıyor'', şeklinde konuştu.
Bu ifadelere dikkat ettiğimizde AB'nin, Doğu Ortaklığı Programı'yla ilgili yeni hedefler belirlediği anlaşılıyor. Öncelikle program çerçevesinde ortak ülkelerle politik ve ekonomik entegrasyon hızlandırılacak. Nitekim AB, bu programı sonlandırmağı düşünmemekle kalmıyor, programın daha verimli olması için yeni imkanlar aradığı görülüyor. Bunun mümkün sonuçlarından birisi post-Sovyet coğrafyasında, özellikle Güney Kafkasya'da jeopolitik mücadelenin hız kazanması olabilir.
Bu gerilimin ilk belirtileri artık boy göstermektedir. Batum'da yapılan konferansta Tusk, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin'in politik-ideolojik ifadeleriyle ilgili söylemlerde bulundu. Tusk, Putin'in ''SSCB'nin çöküşü XX. yüz yılın jeopolitik felaketlerinden birisidir'', düşüncesinin doğru olmadığını ifade etti. AB Konseyi Başkanı, bu olayın tam tersi post-Sovyet halklarının yanı sıra Ruslar için bir ''şeref meselesi ve hoşgörü örneği'' olduğu kaydetti. SSCB'nin çöküşünden Gürcüler'in, Ukraynalılar'ın ve diğer halkların faydalandığını belirten Tusk, böylece Rusya yönetiminin post-Sovyet alanında kendi ideolojisini güçlendirmek niyetine karşı geldiğini sergilemiş oldu.
Bu bağlamda Tusk, ideolojik özelliğe sahip bir konuda Putin'le tartışma yapmış oldu. Tusk, Rusya Cumhurbaşkanı'nın liberalizmle ilgili ifadelerinin de gerçeği yansıtmadığını belirtti. Kaydetmek gerekir ki Putin, birkaç gün önce liberalizmin ideolojik konsept olarak artık eskidiği ve gücünü kaybettiği için ''mutlak egemen'' olamayacağını ifade etmiştir. Tusk, Putin'in bu söylemleriyle ilgili, ''Liberalizm düşüncesinin eskidiği yönünde ifadelere katiyyen katılmıyorum'', şeklinde konuştu. AB Konseyi Başkanı, sözlerinin devamında otoriter ve tek adam rejiminin eskidiği yönünde düşüncelerini aktardı. Ayrıca Tusk, AB'nin özgürlükçü değerleri hiç düşünmeden savunduğunu da sözlerine ekledi.
Böylece post-Sovyet coğrafyasında Rusya-AB geriliminde ideolojik hususlar ön plana çıkmaya başlıyor. AB, liberalizm tezinin, Rusya ise farklı ideolojinin propagandasını yapmağa çalışıyor. Bu sürecin post-Sovyet coğrafyasında yeni gelişmere ivme kazandıracağı düşünülüyor.
Diğer husus, tam da bu faktörlerle bağlantılıdır. Nitekim Tusk, iş birliğinin derinleşmesi için ''devletlerin yanı sıra sivil toplumun ve iş dünyasının da desteğine ihtiyaç duyulduğunu'' açık şekilde ifade ediyor. Yani, ideolojik faktör zamanla daha büyük önem arz ediyor. Bu durumda AB, sivil toplum ve iş dünyasıyla daha aktif ilişkiler kurmak niyetindedir.
Tüm bu hususlar AB'nin Doğu Ortaklığı Programı çerçevesinde aktifliği arttırmak yönünde kararlı olduğunu gösteriyor. Bu açıdan Tusk'un Güney Kafkasya ziyareti büyük ilgi doğuruyor. Böylece AB'nin, küresel jeopolitik alanda elini güçlendirmesi için yeni aşamaya girdiğini söyleyebiliriz. Bu aşamada Doğu Ortaklığı Programı, farklı bir anlama sahiptir. Bu yüzden Batum'da başlıca olarak 2020 yılına kadar iş birliği planı ve jeopolitik durum masaya yatırıldı. Toplantıda özellikle iş birliğinin derinleştirilmesi, entegrasyonun hızlandırılması konuları ele alındı. Bunun için sorunların çözümüne daha fazla önem veriliyor. Kaydedilen tüm bu hususlar kısa vadede post-Sovyet coğrafyasında ilginç jeopolitik süreçlerin hız kazanacağının belirtileri olabilir.
Newtimes.az
Baxış sayı: 510