XV yüzyılın sonuna ait "Ben Çariça `yı gördüm" isimli, yazarı belli olmayan Ermeni şiirinde anlatılanlara dikkat edelim. Şiirde Rus Çarı III. İvanla (1462-1505) Bizans`ın prensesi Sofya Poleolok`un düğünü anlatılmaktadır. O, III İvan'ın önerdiği hediyelerden vazgeçerek İstanbul'un işğalını şart koşuyor, III İvansa Kudüs'ü de fethedeceği ve Eçmiedzin`e kadar gideceğiyle alakalı söz veriyor.
Şiirin bakış açısının "Moskova - üçüncü Roma" teorisine uygun olduğunu açıkça görüyoruz. (Moskova'nın üçüncü Roma olmasıyla alakalı düşünceler 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılarca fethinden sonra oluşmağa başlamış, XVI yüzyılın başlarında Yelizar Manastırı`nın abidi Filofey tarafından bitkin teoriye dönüştürülmüştür. Hıristiyan devletlerinin Türkiye'ye karşı ittifakı özellikle, "ikinci Roma İmparatorluğu" diye isimlendirilen Bizans'ın mülkiyet ve haklarının varisinin Rusya olması ve diğer konular bu teorinin temelini oluşturmaktadır). Bu şiirdeki düşüncelerin gerçeğe dönüştürülmesi için hemen uygulamağa geçilmiş, Ermeni-Rus askeri siyasi ittifakının oluşturulması yönünde ciddi adımlar atılmıştı.
Ermeni-Rus ilişkileri Rusya'nın Kazan (1552) ve Astarhan (1556) bölgelerini işğal etmesi, Osmanlı Devletine karşı yapılan savaşlarla (1635-1639,1711,1768-1774, 1787-1791 ve diğerleri) genişletilmiş, onun Hazar kıyısı toprakları istila etmesiyle konu iyice büyümüştür. Bu olaylar sırasında Ermenilerin Rusya'ya aktarılması ve burada Ermeni kolonilerinin oluşturulması işlemleri başlatılmıştır.
Bu çalışmada I Petro'nun Ermeni halkı adına devlet önergesi (1724 yılı 10 Ekim) imzalaması büyük bir etkye sahip oldu. Bu önergeye göre, Rusya'nın işgal ettiği topraklara Ermenilerin göç ettirilmesi ve iskan etmeleri için yerlerin ayrılması onaylanmıştır.
I Petro'nun izlediği siyasi cizgi onun varisleri tarafından sonraki yüzyıllarda da sürdürüldü. 1804-1813 tarihlerinde gerçekleşen Rus-İran savaşında Rusya'nın zaferi ve Azerbaycan'ı ikiye bölen "Gülistan Antlaşması"nın yapılması sonucunda bu bölgeye Ermenilerin göçettirilmesi ve birleşmesi yönünde çalışmalar devam etti. 1826-1828 yılları Rus - İran savaşı sırasında Erivan işğal edildikten sonra bu plan daha rahat bir biçimde uygulamağa koyuldu. Ermeni katalikosu Nerses Aştaraketsi aktarmayla alakalı proje hazırladı. A.S. Griboyedov de bu planın hazırlanması ve uygulanmasında büyük bir rol üstlendi.
Nerses 1827 yılı Kasım ayında Ermenilerin aktarılmasına yönetim için Petersburg davet edildi. O bu sırada Tebriz'de bulunan Yegiazar Lazaryan`a yazıyordu: "Şimdi ben bizim Ermeni milletinin sadakatli savunucusu Sayın A. Griboyedov`dan esir Hıristiyanlar hakkında benim davetimi unutmamasını ve onları olduğu her yerde Rus efendiliğinin kudretli bayrağı altına kabul edilmesini rica ettim... Ben de İran'da bulunan tüm Ermenilerle alakalı sayın haşmetlilerden(Paskeviç`ten - K.Ş.) rica ettim ve şimdi ben Sayın Griboyedov` a yazarak ondan rica edeceğim: İvan Fyodorovich Paskovich`i lütfen sevk ediniz ki, uzlaşma sırasında İran'da bulunan Ermenilerin Büyük Rusya İmparatorluğu`nun desteğiyle öz vatanları Ermenistan'a dönmeleri hakkında maddeyi sözleşmeye eklemeği unutmasın."
10 Şubat 1828 tarihinde imzalanan "Türkmençay Anlaşması"nın XV maddesinde Ermenilerin aktarılması öngörülüyordu.
Antlaşmanın XV maddesinde yazıyordu: " Şah Hazretleri kendi devletine asayişi geri getirmek ve tebaasından bugünkü anlaşmayla bu kadar mutlulukla sona ermiş savaşta yaşanmış faciaları daha da artırabilen her şeyi bertaraf etmek gibi hayırlı, kurtarıcı niyetle hareket ederek, Azerbaycan adlı vilayetin tüm ahalisini ve memurlarını büsbütün ve tam bağışlar. Hangi makama sahip olmasına bakılmaksızın hiç kimse kendi hareketine veya savaş boyunca veya Rus Ordusunun adı geçen vilayeti geçici olarak işgal ettiği sırada davranışına göre takip, dini inancına göre aşağılamaya maruz bırakılmayacaktır. Bunun dışında o memur ve sakinlere bu günden itibaren kendi ailesiyle birlikte İran vilayetinden Rusya’ya serbest geçmek, hükümet ve yerel yöneticilerin her hangi bir engeli olmadan onların satılık malına veya mülkiyetine ve eşyalarına her hangi gümrük ve vergi uygulanmadan taşınan mülkiyetini götürmek ve satmak için bir yıl zaman tanınır. Taşınmazlara gelince, onun satılması veya kendi iradesiyle tasarrufta bulunmak için beş yıllık bir süre belirlenir. Fakat bu bağışlanma burada geçen bir yıllık süre sona erene dek mahkeme cezası düşen suçlu veya suç işlemiş şahıslara uygulanmaz.”
Ermenilerin aktarılmasını düzenlemek için Erivan ve Nahçıvan'da aktarma komiteleri oluşturuldu. Göçmenlere önemli ayrıcalıklar tanındı: onlar 6 yıl süreyle vergi ve diğer mükellefiyetlerden muaf tutuldular, onlara İran'dan alınan tazminat hesabına para ödendi.
Belli hazırlıklar yapıldıktan sonra aktarma islemlerine başlanıldı. İran'dan aktarılan Ermenilerin sayısı 40-50 bin kişiden fazla değildi. Rus-Türk savaşı sırasında ve savaştan sonra Türkiye'den de 90 bin Ermeni bu bölgeye aktarıldı. İran, Türkiye ve diğer Doğu ülkelerinden Ermenilerin Rusya'ya aktarılması sonraki yıllarda da sürdürüldü. Aktarımlar Kafkasya`ya yöneltilmişti.
N.İ.Şavrov 1911 yılında yazıyordu: "Şu anda Kafkasya'da yaşayan 1 milyon 300 bin Ermeni'nin 1 milyondan fazlası asla yerli nüfustan değildir ve tarafımızdan bu beldeye aktarılmıştır."
Ermeniler Kafkasya'da aktarılırken onların nerede yerleştirilmesine özel önem verilmekteydi. A.S. Griboyedov yazıyordu: “Rus ordusunun isgal ettiği bölgelerden - Tebriz, Hoy, Salmas, Marağa`dan tüm Ermenileri Nahçıvan, Erivan ve Karabağ bölgesine aktarmak gerekmektedir.” Griboyedov`un bu tavsiyesi kısa sürede hakkıyla gerçekleştirildi.
Şavrovsa yazıyordu: "Ermeniler Ermeni nüfusunun azınlıkta olduğu Yelizavetpol (Gence) ve Erivan guberniyalarının(vilayetlerinin) en iyi hazine topraklarında yerleştirildi... Yelizavetpol guberniyasının dağlık bölgesi (Dağlık Karabağ-K.Ş.) ve Gökçe gölünün kıyıları bu Ermenilere verildi."
Böylece, Ermenilerin göçettirilmesiyle adı geçen bölgelerin etnik içeriği kasıtlı değiştirildi. 1823 yılı verilerine göre Karabağ vilayetinin (eski Karabağ Hanlığı'nın toprakları) 20 bine yakın ailesinden toplam 1500`ü Ermeni ailesiydi.
Aktarımdan sonra nüfusun etnik bileşimi keskin biçimde değişmiştir.1832 yılında Azeriler Karabağ nüfusunun yüzde 64,8`ni, Ermeniler ise yüzde 34,8`ni oluşturmaktaydı. Bu siyaset amaçlı bir biçimde sürdürülmekteydi.
XIX yüzyılın 80'li yıllarında Şuşa bölgesinde nüfusun etnik yapısında Azerbaycanlılar nüfusun yüzde 41`ni, Ermenilerse yüzde 58,2`ni oluşturmaktaydı. Rusya'da 1897 yılı üzere nufus sayımı sonuclarına göre bu rakamlar yüzde 45 ve yüzde53 olarak, 1917 yılındaysa yüzde 40,2 ve yüzde 52,3 olarak değişmişti. 1918-1920 yıllarında Ermenilerin Azerbaycanlılara karşı uyguladıkları katliamlar tüm Karabağ'ı kuşatmıştı.
1923 yılında Dağlık Karabağ Özerk Cumhuriyeti yaratılırken büyük bir haksızlık yapıldı, Karabağ'ın dağlık ve kırsal alanı yapay bir biçimde birbirinden uzak tutuldu, Ermeni nüfusunun çoğalması için olumlu ortam yaratıldı, Azerbaycanlıların demografik durumuna ciddi darbe indirildi. 1926, 1959, 1970, 1979 yıllarında yapılan nufus sayımında DKÖV`nin Azerbaycanlı ve Ermeni nüfusu sırasıyla yüzde 10,1 ve yüzde 89,1; yüzde 13,8 ve yüzde 84,4; yüzde 18,1 ve yüzde 80,5; yüzde 23,0 ve yüzde 75,9 olmuştur.
Dağlık Karabağ Ermenileri 1978 yılında göçetmelerinin 150. Yıldönümünü kutlamış, bu vesileyle Mardakert - Ağdere ilinin Marağaşen - Leninavan köyünde özel anıt diktiler. Ermenilerin aktarılması bilindiği üzere hem Rusya'nın, hem de Ermenistan'ın politik çıkarlarıyla ilgili olmuştur. Binlerce Ermeni her iki devletin bu fitneci politikasının düşünülmüş kurbanına dönüşmüştür. Ekonomik çıkarlarla ilgili konularda çok usta olan Ermeniler bu siyasi oyunların kötü sonuçlarından ders alamamış, Rusya ve Ermenistan liderlerinin onlar için belirlediği fitnecilik ve hayinlik rolünü hep üst düzeyde ve gaddarca uygulamış, her defasında da bu amellerin doğal sonucu olarak milli yenilgi ve faciaya uğramışlardır.
Kaynak: Yakup Mahmudov, Kerim Şükürov “Karabağ – tarihi gerçekler, belgeler. 2005
Baxış sayı: 802